Randevu Hattı

0232 252 01 07 (pbx)

info@gaziemirtipmerkezi.com

Hasta Hizmetleri

Kulak Burun Boğaz

Kulak Burun Boğaz Kliniğimizde Yapılan Tedaviler
Boğaz Ameliyatları
• Adenoidektomi (geniz eti ameliyatı)
• Tonsillektomi (bademcik ameliyatı)
• Uvulopalatofaringoplasti (horlama ameliyatı)
• Direk Larengoskopi ve Mikrolarengoskopik Cerrahi (ses telleri ve gırtlaktaki kitlelere yönelik ameliyatlar)
• Dudak tümör ve kistleri ameliyatı

Burun Ameliyatları
• Septoplasti (burun orta bölgesindeki kemik ve kıkırdak eğriliklerine yönelik ameliyatlar)
• Konkaplasti (burun etlerine yönelik ameliyatlar)
• Endoskopik Sinüs Cerrahisi (sinüzit ameliyatları, burun polipi ameliyatları)
• Rinoplasti (estetik burun ameliyatları)

Kulak Ameliyatları
• Ventilasyon tüpü takılması
• Timpanoplasti (kulak zarı tamiri)
• Kepçe kulak ameliyatı

Tükrük Bezleri ve Cilt Ameliyatları
• Tükrük bezi taşı ve tümörü ameliyatları
• Cilt tümörü ameliyatları

ADENOİDEKTOMİ (GENİZ ETİ) AMELİYATI:

Geniz eti (adenoid) geniz boşluğunun üst kısmında (tavanında) bulunan bir savunma dokusudur. Yabancı organizmalar ve mikropları tutar ve onlarla savaşarak, vücuttan uzaklaştırır. Girintili çıkıntılı bir yapıya sahip olan geniz eti özellikle çocukluk çağında oldukça etkin çalışır.
Genetik nedenlerden ya da hastalıklara sık yakalanmaktan geniz eti büyümesi gözlenebilir. Büyüyen geniz eti çocuklarda; soluk almada zorluğa, uyku bozukluklarına, iştahsızlığa, büyüme geriliğine, diş yapısında ve çene kemiklerinde bozukluklara, kronik sinüzite ve orta kulak hastalıklarına neden olabilmektedir. Bu nedenle tedavi edilmesi gereken ciddi bir sorundur.
Büyük geniz etinin en kesin tedavisi ameliyatla geniz etinin alınmasıdır.

Geniz eti ameliyatı nasıl gerçekleşir?
Genel anestezi sonrasında, ağzı açık tutan bir metal gereç yerleştirilir. Özel cerrahi aletleri ile geniz eti 1-2 dakika içinde çıkarılır. Endoskop aracılığı ile geniz boşluğu kontrol edilir ve geniz etinin kalıntı kalmadan tamamen çıkarıldığı gözlenirse ameliyat bitirilir. Geniz eti ameliyatı toplamda 15-45 dakika kadar sürebilmektedir.

Geniz eti ameliyatından sonra
Ameliyattan bir kaç saat sonra çocuğa yemek verilir, ayağa kaldırılır ve tuvalete gitmesi sağlanır. Bu süreci iyi geçirdiği anlaşılan çocuk taburcu edilir.
Ameliyat akşamı ağrı duyulursa ağrı kesicilerin kullanımı söz konusu olabilir. Ertesi gün ise çocuk tamamen normal hayatına geri dönebilir. 3-4 gün kalabalık ortamlardan uzak durması tavsiye edilmektedir. Bunun dışında bir kısıtlama olmamakta ve ilaç kullanımına gerek duyulmamaktadır.

TONSİLLEKTOMİ (BADEMCİK) AMELİYATI

Bademcikler (tonsiller), dilin arka tarafında boğazın iki yanında yer alan yapılardır. Görevleri bakteri, virüs gibi mikroorganizmalara karşı vücudun savunmasını sağlamaktır.
Ancak bademciklerin normalden büyük olması ya da sıklıkla enfekte olması/iltihaplanması çeşitli sorunlara neden olabilmektedir. Sık tekrar eden bademcik iltihabı (tonsillit); çocuklarda büyüme geriliği, kalp romatizması, böbrek iltihabı, eklemleri etkileyen hastalıklar gibi ciddi sağlık problemlerine neden olabilmektedir. Gereğinden büyük olan bademcikler ise; uyku apnesi ve buna bağlı gelişen horlama, ağız kokusu, dikkat bozukluğu, sinirlilik hali, depresyon, gündüz uyku hali gibi sorunların ortaya çıkmasına yol açabilmektedir.

Kimler bademcik ameliyatı olabilir?
Bademciğin nefes yolunu tıkayıcı büyüklüğe ulaştığı durumlarda ve yılda en az defa bademcik iltihabı (tonsillit) geçiren kişilere bademcik ameliyatı; tıptaki adı ile tonsillektomi önerilmektedir.

HORLAMA (UVULOPALATOFARİNGOPLASTİ) AMELİYATI


Uykuda nefes alımı sırasında, havanın dar alandan geçerken yumuşak dokularda titreşime neden olmasıyla oluşan sese horlama denir.
Horlamanın en sık rastlanan nedenleri şöyle sıralanabilir:
• Küçük dilin aşağı doğru sarkması/büyümesi
• Kasların zayıflaması (alkol alımı ve bazı ilaçların kullanımı da geçici olarak kasların zayıflamasına neden olabilmektedir)
• Normalden büyük bademcik
• Geniz eti büyümesi
• Uzun damak
• Burun tıkanıklığına yol açan deformasyonlar
• Fazla kilo
Horlama tedavisi için öncelikle horlamaya neden olan etkenler muayene ve testler ile tespit edilir. Burun tıkanıklıkları, küçük dil büyümesi, damak sorunları, bademcik, geniz eti büyümesi ameliyatlar ile düzeltilebilmektedir.

DİREK LARENGOSKOPİ VE MİKROLARENGOSKOPİK CERRAHİ (SES TELLERİ VE GIRTLAKTAKİ KİTLELERE YÖNELİK AMELİYATLAR)
Gırtlak ve yutağın mikroskop altında ayrıntılı incelenmesi için tanı amaçlı yapılabileceği gibi çoğu kez bu bölgelerdeki nodül, polip, kist veya diğer kitlelerin çıkarılması amacıyla yapılır. Tamamı bu yolla çıkarılamayacak kadar büyük kitlelerde de parça almak amacıyla uygulanır.
Direkt laringoskopi ağız içinden yapılan bir ameliyattır. Ağızdan gırtlağa kadar uzanan metal bir araç yerleştirilerek gırtlağın direkt görüş alanına girmesi sağlanır. Genellikle bu aracın uygulanmasını takiben kısa süre içinde tamamlanan bir operasyondur. Bu işlem sırasında dişlerde, dilde ve boğazda zedelenmeler olabilir. Diğerleri kısa sürede geçen hafif ağrı dışında önemli problem yaratmasa da diş kırılması önemlidir. Kullanılan diş koruyucularla bu komplikasyona genellikle engel olunur. Ancak diş yapısı düzensiz olan hastalarda dişleri korumak kolay olmayabilir. Ayrıca kullanılan bu aracın dile yaptığı baskı nadiren dilin altından geçen tad alma sinirinin sıkışmasına neden olabilir. Ortaya çıkan tad alma bozukluğu çoğu zaman 1-2 ay içinde geçer.
Ses teli üzerinden nodül, polip gibi oluşumların alınması gerektiğinde ses telinin derin dokularını zedelememeye ve ses teline geniş bir hasar vermemeye özen göstermek gerekir. Aksi halde kalıcı bir ses bozukluğuna neden olunabilir. Özellikle büyük ve derin yerleşimli oluşumlarda ses kalitesinde bir miktar bozulma kaçınılmaz olabilir. Ancak bu çoğu kez ancak sesini profesyonel olarak kullananlar için sorun oluşturacak kadar belirgin olur.
Çok büyük ve özellikle her iki ses telini de tutmuş olan oluşumlarda operasyon seanslı olarak planlanabilir. Aksi halde ses tellerinde yapışıklığa bağlı kalıcı ses bozukluğuna yol açılabilir. Ayrıca kötü huylu tümörlerde bu yolla yapılan ameliyatlar çok nadiren hastalığın tedavisi için yeterli olabilir. Genellikle yalnızca biopsi almak amacını taşır ve takiben açık ameliyat gerekir.
Enfeksiyon sorunu bu ameliyatlarda hemen hemen hiç görülmez. Ancak yine de göz önüne alınması gerekir. Kanama ise özellikle damardan zengin tümörlerden biopsi alınması sonucu olabilir. Kanama miktarı çok olursa kanayan yer direkt solunum yolu olduğu için problemli olabilir. Bu durumda ek müdahaleler gerekir. Nodül, polip gibi ameliyatlarda ise kanama olması beklenmez.

DUDAK TÜMÖR VE KİSTLERİ AMELİYATI

Ağız boşluğu kanserleri sıklıkla ağrıyla belirti vermezler. Hastalık ilerledikçe, ağızda harabiyet oluştukça şikâyet başlar. Kanser erken evrede diş hekimi rutin muayenesinde tespit edilebilir.
Ağız kanseri erken dönemde teşhis edilerek tedavi edilmezse, yayılarak beyin gibi hayati bölgelere yayılabilir. Tespit edildiği anda cerrahi olarak tedavi edilmelidir.
Dudak kanseri; ağız boşluğunda en sık görülen kanser çeşidi dudak kanseridir. Tüm baş boyun bölgesine yerleşen kanserlerin %12’sini oluşturur ve sıklıkla alt dudakta görülür. Daha çok 60 yaş üzeri erkeklerde sık görülür.

Dudak kanseri neden oluşur?
Uzun süreli, korunmasız güneş ışığına maruz kalmak dudak kanserine neden olan en önemli faktör olarak düşünülmektedir. 2. Önemli faktör tütün kullanımıdır. Ağız ve dişlerin hijyeninin olmaması, alkol kullanımı diğer risk faktörleridir.

Dudak kanseri nasıl belirti verir?
Erken fazda dudakta görülen beyaz kabuklu lezyonlar şüphe uyandırır. Lezyonun kabuğu kaldırılınca kanama karakteristiktir. Bu tür kurutlanma, kanser daha derin dokulara ulaşmadan yıllarca sürebilir. Kanser ilerledikçe çene kemiği tutulumu görülebilir.

Dudak kanserinin tanısı nasıl konur?
Dudak kanserlerinin kesin tanısı biyopsi alınması ve biyopside alınan parçanın patolojide incelenmesi ile konulur.

Dudak kanserinin tedavisi nedir?
Dudak kanserleri tedavisinde tümör bir miktar sağlıklı doku ile birlikte çıkartılır ve gerekli hastalara boyun disseksiyonu da yapılır. Bazı vakalarda ileri evrelerde cerrahi ile birlikte radyoterapi ve kemoterapi tedavileri de uygulanmalıdır.

SEPTOPLASTİ (BURUN ORTA BÖLGESİNDEKİ KEMİK VE KIKIRDAK EĞRİLİKLERİNE YÖNELİK AMELİYATLAR)
Septum Deviasyonu Nedir?

Burun tıkanıklığı toplumda sık görülen bir şikayettir, erişkinlerin yaklaşık üçte birinde kronik burun tıkanıklığı görülmektedir. Nazal septum; her iki burun deliğini birbirinden ayıran ortadaki bölmeye denir. Bu bölme (septum) önde kıkırdak, burnun gerisinde ince bir kemik yapıdan oluşur. Üzeri mukoza ile örtülüdür. Septumun orta hattan sağa ya da sola eğilmesine septum deviasyonu kısaca deviasyon denir. Aslında erişkinlerin yaklaşık %80 inde az ya da çok deviasyon görülür ancak bunların çoğu şikayet oluşturacak düzeyde değildir.

Deviasyon Neden Olur?
Deviasyon oluşumunun en önemli nedeni burun travmalarıdır. Bu travmalar anne karnındaki travmalardan, doğum sırası ve sonrasındaki travmalarıda içerir. Ancak sıklıkla çocukluk çağındaki küçük veya büyük travmalar neticesinde burun bölmesinin (septumun) farklı büyüme noktaları tetiklenir, kıkırdak üretimi artar ve büyüme sürdükçe septum kıkırdak ve/veya kemiği eğilmeye başlar. Bazen septum kıkırdağında kırık hattı oluşabilir. Travmanın şiddetine ve yönüne göre deviasyonun şiddeti, şekli ve yönü değişir. Bu travmalar bazen burnun dış görünüşünü de bozabilir.

Ne gibi Şikayetlere Neden Olur?
• Burun tıkanıklığı, ağzı açık uyuma, horlama; Genellikle deviasyon olan tarafta sabit bir tıkanıklık, diğer tarafta ise burun etinin zaman zaman şişmesine bağlı değişken tıkanıklık gözlenir. Hastalar farkında olmadan genelde deviasyon olan tarafa yatınca daha rahat nefes alırlar. Deviasyonun derecesi değişmese bile verdiği tıkanıklık ve rahatsızlık hissi 30 lu yaşlardan sonra kendini daha fazla hissettirir. Ağzı açık uyumaya bağlı olarak özellikle sabahları boğazda kuruma, yapışıklık hissi olur. Uyku kalitesi olumsuz etkilenir ve genellikle dinlenmemiş uyanılır. Ayrıca burundan rahat nefes alamama durumu efor kapasitesini bir miktar düşürür.
• Sık tekrarlayan Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu (sinüzit, farenjit vs); Belirgin deviasyonu olan kişiler daha sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir ve iyileşmeleri de genelde daha uzun sürer.
• Tekrarlayan burun kanaması; Özellikle keskin çıkıntı şeklinde deviasyonu olanlarda çıkıntı olan bölgede mukoza incelir, kurur ve zaman zaman burun kanamasına neden olabilir.• Koku alma güçlüğü; Deviasyon burun içinin üst kısmındaki koku bölgesine koku moleküllerinin ulaşmasını engelleyerek koku alma güçlüğüne sebep olabilir.
• Yüz bölgesinde ağrı; Mukozal temas bölgeleri oluşturarak kontakt baş ağrısına neden olabilir. Bu tür ağrılar genelde yüzün ön bölgesinde ve künt karakterlidir. Çok şiddetli değildir ancak rahatsız edicidir.
• Geniz akıntısı
• Deviasyon doğrudan kalp veya akciğer hastalığına neden olmaz ancak var olan bir hastalığı artırabilir.

Teşhis Nasıl Konulur?
Burun spekulumu denen aletle burun kanatları biraz açılarak burun septumu muayene edilir. Septumun arka kısmı, burun etleri, sinüs kanallarının burun içine açıldığı yerlerin de görülmesi için endoskopik muayene yapılır. Endoskopik muayenede burun endoskopu denen, ucunda minik kamera ve ışık bulunan 2,7 veya 4 mm kalınlığında bir aletle burun içinden muayene yapılır. Her iki muayene yöntemi de ağrısızdır ve kısa sürer. Deviasyon teşhisi için sıklıkla tetkik gerekmez, ancak beraberinde burun etlerinde aşırı büyüme, sinüzit, polip gibi başka burun problemleri de varsa sinüs tomografisi çekilerek burun ve çevresindeki sinüs yapıları detaylı olarak değerlendirilebilir.

Tedavi Nasıl Yapılır?
Septum deviasyonunun tedavisi ameliyattır. Deviasyon ameliyatına “septoplasti” denir. Septoplasti genel anestezi, lokal anestezi veya sedasyon dediğimiz tam uyutulmadan yapılabilir. Önceki yıllarda daha çok lokal anestezi ile yapılırken son yıllarda anestezideki gelişmeler, anestezi uzmanlarının yeterli sayıda ve tecrübede olması, hasta ve cerrahın daha konforlu olmasından dolayı genel anestezi tercih edilmektedir. Ameliyat öncesinde anestezi doktoru muayenesi ve bazı tetkiklerle ameliyata engel veya riskli bir durum olup olmadığı değerlendirilir.

Septoplasti Ameliyatı Hangi Yaşlarda ve Mevsimde Yapılır?
Kıkırdak-kemik gelişiminin büyük ölçüde tamamlandığı kızlarda 16-17, erkeklerde 17-18 yaşından sonra yapılabilir. Ameliyata engel bir durum olmadıkça üst yaş sınırı yoktur. Bazı istisnai durumlarda çocuklarda da septoplasti ameliyatı yapılabilir. Özellikle burundan nefes almayı tamamen engelleyen, uyku apnesine neden olan, ağız-çene-diş gelişimini olumsuz etkileyen deviasyon varlığında “çocuk septoplastisi” yapılabilir. Ancak çocuklarda büyüme gelişme devam ettiği için burun septumunun büyüme noktalarına dokunmadan sınırlı bir müdahale ve düzeltme yapabiliriz. Bu çocukların yaklaşık yarısında 17-18 yaşında tekrar ameliyat gerekebilmektedir.Septoplasti ameliyatı her mevsim yapılabilir ancak yoğun mevsimsel alerjik riniti olanlarda ameliyat sonrası burun içi ödem, hapşırık ve buna bağlı kanama daha sık olabileceğinden bu hastalarda alerji dönemi geçtikten sonra ameliyat önerilir.

Septoplasti Ameliyatı Nasıl Yapılır?
Ameliyatta burun içinden bir kesi yapılarak burun septumuna ulaşılır. Aşırı eğri kemik kırılarak çıkarılır. Kıkırdakdaki eğrilikler mümkünse burun içinde, değilse dışarı çıkarılarak düzeltilir ve burun içine geri konulur. Daha sonra yapılan kesi kendiliğinden eriyen dikişlerle dikilir. Burnun dışında da eğrilik olduğunda, yüksek deviasyonda, septum kıkırdağının ucundaki deviasyonlarda burun içinden düzeltme yapmak zor olabilir. Bu durumda açık teknik dediğimiz yaklaşımla (burun cildi kaldırılarak) ameliyat yapılır. Ameliyat süresi deviasyonun türüne ve seçilen cerrahi yaklaşıma göre 30 dakika ile 1,5 saat arasında değişir. Ameliyattan sonra 3-4 saat gözlemlenen hasta, sonrasında kontrol edilerek evine gönderilebilir. Eğri burunlarda yani burnun orta hattan sağa veya sola yattığı, C şeklinde veya S şeklindeki burunlarda burun septumunu tek başına düzeltmek zordur. Burnun dışı nereye giderse içi de oraya gider. Bu durumda başarılı bir sonuç için burnun hem dışını hem de içini düzeltmek gerekir. Yani “septorinoplasti” dediğimiz estetik ve fonksiyonel burun cerrahisini beraber yapmak gerekir.

KONKAPLASTİ (BURUN ETLERİNE YÖNELİK AMELİYATLAR)

Burun yan duvarlarında burun eti (konka) denilen yapılar bulunur. Bu yapıların iç kısmı kemik iskelet dış kısmı ise süngerimsi yumuşak dokudan oluşur. Burun etleri (konkalar) damar açısından zengindir. Solunum sırasında havanın ısıtılmasını, nemlenmesini, filtre edilmesini ve iletimini sağlarlar.
Ancak bazı durumlarda gereğinden büyük olan burun eti (konka) burnun tıkanmasına neden olarak sağlıklı nefes almayı zorlaştırır. Bu durum ameliyat ile tedavi edilebilmektedir.
Genel ya da lokal anestezi altında yapılan burun eti ameliyatında; burun etinin (konkanın) tamamen alınması değil, küçültülmesi amaçlanır. Bu işlem sırasında konka yüzeyinin yapısını büyük oranda korunması da önemli olan bir diğer noktadır.

Burun eti (konka) ameliyatlarında yaygın olarak kullanılan teknikler şöyle sıralanabilir:
• Burun etinin ısı etkisiyle küçültülmesi (koterizasyon veya lazer)
• Burun etinin radyofrekans dalgaları ile küçültülmesi
• Burun etinin iç yumuşak dokularının azaltılması için mikrodebrider kullanımı
• Burun eti kemiğinin küçültülmesi veya kırılarak yana doğru itilmesi
• Burun etinin kesilerek tamamının ya da bir kısmının çıkarılması

ENDOSKOPİK SİNÜS CERRAHİSİ (SİNÜZİT AMELİYATLARI, BURUN POLİPİ AMELİYATLARI)
Endoskopik Sinüs Cerrahisi (ESC) paranazal sinüs diye adlandırılan burun boşluklarının müspet iltihabi durumlarında, polip denilen et büyümelerinde, travmalara bağlı veya nedensiz olabilen beyin sıvısı kaçaklarında başarı ile uygulanabilen lokal veya genel anestezi ile yapılabilen cerrahi yöntemdir. Sinüslerin karmaşık yapısı, göz-beyin gibi hayati organlara yakın komşuluğu nedeni ile dikkatle ve tecrübe ile yapılması gereken bir prosedürdür.
Cerrahi süresi hastalığın yaygınlığına göre değişmekle beraber ortalama yarım saat ile 2 saat arasında değişmektedir. Bu cerrahi sırasında eş zamanlı burun kıkırdak kemik eğrilikleri düzeltilebilir, estetik yapılabilir ve burun etlerine müdahale edilebilir.
Ameliyat sonrası burun orta kemiğine müdahale edilmediyse tampon kullanımı genelde gerekmez, ancak eğrilik düzeltilen durumlarda buruna tampon yerleştirilebilir.

Kimlere endoskopik sinüs cerahisi yapılır?
Kronik sinüzit hastalarına, nazal polipozis hastalarına, antrokoanal polip hastaları, inverted papillom hastaları, sinüzite bağlı göze hastalık yayılmış olanlarda, nazal kavite veya sinüslerin kitlelerine, travmalar sonrası beyin omurilik sıvısı kaçakları olanlara, durdurulamayan burun kanamaları kontrolleri için dibi burun ve sinüslerle ilgili bir çok hastalıkta başarı ile uygulanabilmektedir.

Ameliyat sonrası dönem nasıl olur?
Ameliyat sonrasında antibiotik kullanımı, burun boşluğunu nemlendiren ve kabuklanmayı azaltan serum suyu kullanımı, alerjik ve polipli hastalarda ameliyat sonrasında kortizon içeren spreyler ve damlalar kullanımı önerilebilir.
Endoskopik sinüs ameliyatları sonrasında burun boşluklarının ofis ortamında tekrarlayan ortalama birer haftalık aralıklarla iyileşme sağlanana kadar pansumanları olabilmektedir.

RİNOPLASTİ (ESTETİK BURUN AMELİYATLARI)
 

Burun Estetiği (Rinoplasti) Nedir?

Rinoplasti, burun septumundaki deviasyon benzeri bazı tıbbi sorunların düzeltilmesi veya sadece burun özelliklerinin iyileştirilmesi için yapılan cerrahi bir uygulamadır.

Burun görünümlerinin iyileştirilmesi için, her yıl bir milyondan fazla kişi yüz ve plastik cerrahına başvurarak rinoplasti ameliyatı yaptırmaktadır.

Rinoplasti, burnun mevcut görünüm ve fonksiyonlarını iyileştirmek amacıyla burnun kemik ve kıkırdağını yeniden şekillendirilerek yapılan güvenli ve komplikasyonları olmayan bir uygulamadır. Rinoplastinin hedefi yüzün diğer özellikleriyle uyum sağlamak üzere burnun estetik olarak düzeltilmesidir.

Burnunuz yüzünüzle uyumlu olmalıdır. Eğer burnunuzda göze hoş gözükmeyen bir kemer varsa, burnunuzun uç kısmı aşırı derecede sarkıksa veya burnunuzun fazla kalın veya ince olmasından ötürü burnunuz yüzünüzün geri kalanıyla orantısız görünüyorsa, rinoplasti bu sorunların aşılması için mükemmel bir çözümdür. Rinoplasti (burnun yeniden şekillendirilmesi) görünümünüzü değiştirerek özgüveninizi arttırabilir ve sağlığınıza olumlu yönde katkıda bulunabilir.

Burnun görünümünü iyileştiren bu cerrahi uygulama genel olarak yüzünüzün görünümünü de iyileştirebilir. Rinoplastide yapılan kesilerin büyük bölümü gözle görülmesi mümkün olmayan burun içi alanlarda yapılmaktadır. Bazı uygulamalarda cerrahi kesi burun deliklerini birbirinden ayıran cilt alanında yapılabilmektedir. Bu süreçler dahilinde belirli miktarda kemik ve kıkırdak çıkarılır veya yeniden şekillendirilmiş bir burun oluşturmak üzere düzenlenir. Ameliyat sırasında burun içerisine tampon yerleştirilmişse, ameliyattan sonraki sabah bu tampon çıkarılır. Burun ateli çoğunlukla ameliyattan 7 gün sonra çıkarılır. Bu dönemde, yedi gün süreyle ilave olarak burun kanatlarına bant uygulanır ve ardından bu bantlar da alınır. Ameliyat sonrasında oluşan morluk ve şişliğin büyük bölümü çoğunlukla ameliyattan sonraki iki haftada kaybolur.

Ameliyattan sonraki dört hafta boyunca ağır faaliyetlerden kaçınılmalıdır. Bu süreçte güneş ışınlarından ve burnu yaralayabilecek her türlü risk faktöründen uzak durulmalıdır. Gözlük kullanılıyorsa, burnun üzerine yük binmesini önlemek için bant kullanılmalıdır.


VENTİLASYON TÜPÜ TAKILMASI

Kulak tüpü nedir?
Bunlar küçük, silindir şeklinde, ortasında kanalı (lümeni) olan, kulak zarına açılan bir deliğe yerleştirilen tüplerdir. Orta kulağa hava geçişine izin verirler. Çeşitli materyallerden (metal, plastik, teflon gibi) yapılmış olanları vardır.

İki tip ventilasyon tüpü vardır:
1. Kısa süreli olanlar
2. Uzun süreli olanlar
Kısa süreli tüpler kulak zarında ortalama 6-12 ay kadar kalırlar ve kendiliklerinden atılırlar. Uzun süreli tüpler ise kulak zarında 1 yıldan fazla kalırlar. Bunlar kısa süreli olanlara nazaran daha geniş bir lümene sahiptirler. Bazıları kendiliklerinden düşse de çoğunlukla KBB uzmanı tarafından çıkartılmaları gerekir. Hastanın şikayetleri, hikayesi ve muayenesi sonrasında doktorunuz hangi tip tüpün takılması gerektiğine karar verecekir.

Kimlere ventilasyon tüpü takmak gerekir?
1. Tekrarlayan akut orta kulak iltihaplarında
2. Kendi kendine ya da medikal tedavi ile iyileşmeyen orta kulak sıvılarında
3. Kulak zarı çökmelerinde
4. Uçuş ya da dalma sırasında oluşan barotravmalarda
5. Down Sendromu, yarık damak gibi kulak zarı ya da östaki borusunun doğru gelişmediği hastalarda

Tüp kulak zarına nasıl takılır?
Kulağa tüp takılması gerektiğinde bu hem genel hem de lokal anestezi ile mümkündür. Genel anestezi genellikle çocuklarda ve aynı seansta geniz eti ya da bademciklere de müdahale edileceği zamanlarda tercih edilmektedir. İşlem mikroskop altında mikrocerrahi aletleri ile yapılır. Kulak zarında tüpün geçebileceği kadar bir açıklık oluşturulur. Kulak içinde sıvı varsa bu aspire edilir. Ardından tüp kulak zarına yerleştirilir.
Kulağa takılan tüpün tipine göre olmak üzere genellikle kısa süreli tüpler 6-12 aylık bir süreç içinde kendiliğinden atılır. Doktorunuzun belirleyeceği periyodik muayenelerle tüpün düşüp düşmediğini öğrenebilirsiniz. Uzun etkili tüpler kendiliklerinden kulak tarafından atılabildikleri gibi özellikle T-tüplerin ortalama 2 yıl sonra doktorunuz tarafından çıkarılması gerekir. Bunlar çoğunlukla kendiliklerinden düşmezler.
Kulağa tüp takıldıktan sonraki süreçte en çok dikkat edilecek hususlar kulağa su kaçırılmaması ve kulağa olacak direkt travmalardan kaçınmaktır. Özellikle su kaçırılmaması önemlidir. Çünkü kulağa giren su tüpün orta yerindeki tünelden direkt orta kulağa geçerek enfeksiyona neden olur. Bu da kendini iltihaplı kulak akıntısı şeklinde gösterir. Denize, havuza girerken ya da banyoda özellikle dikkatli olunmalıdır. Kulağı sudan korumak için basitçe vazelinli pamuk ya da eczanelerden temin edebileceğiniz kulak tıkaçlarını kullanabilirsiniz. Bir problem hissettiğinizde periyodik muayenenizi beklemeden doktorunuzla irtibata geçin.

TİMPANOPLASTİ (KULAK ZARI TAMİRİ)

Kronik orta kulak problemlerinde uygulanan “Timpanoplasti” ameliyatı teknik olarak orta kulakta ve mastoid kemik içindeki iltihabın temizlenmesi ve kulak zarı ve orta kulaktaki işitme sisteminin onarılması işlemidir.
Ameliyat, mevcut hastalığın boyutlarına göre sadece kulak zarındaki deliğin onarılması (miringoplasti), zar onarımı ile birlikte orta k ulaktaki ses iletimini sağlayan kemikçik sisteminin onarılması (timpanoplasti), mastoid kemik içine ilerlemiş iltihabın temizlenmesi (mastoidektomi) ya da bu ameliyatların kombinasyonu (timpanomastoidektomi) şeklinde yapılabilmektedir.

Problemin kulak zarındaki delik ile sınırlı olduğu durumlarda sadece kulağın sudan korunması ile iltihaplanmalar izlenmiyorsa, belirgin işitme kaybı yoksa ve zamanla işitmede azalma oluşmuyorsa bu deliğin kapatılmasına yönelik yapılacak ameliyat genel olarak kulağı sudan koruma gerekliliğini ortadan kaldırarak hastanın hayat kalitesini artırmaya ve zaman içinde oluşabilecek işitme kaybını önlemeye yönelik olmakta ve hastanın tercihi doğrultusunda yapılmaktadır.

Zarda delik olan kulağın sudan korunmasına ve veya burun ve sinüs bölgesinde enfeksiyon odağı olmamasına rağmen tekrarlayan kulak akıntıları izlenmesi halinde hem hayat kalitesini artırmak hem de işitme kaybının ilerlemesini ve iltihaba bağlı komplikasyonların oluşmasını önlemek amacı ile zardaki deliğin kapatılması tıbbi bir gerekliliktir. Belirgin işitme kaybı olan hastalarda aynı ameliyatta sesi ileten kemikçiklerdeki problemlerin de mümkünse düzeltilmesi mümkün değilse çeşitli cerrahi teknikler, kıkırdak, kemik greftler ya da orta kulak protezleri kullanılarak ses iletim sisteminin onarılmalıdır.

Orta kulak ve mastoid kemik içerisinde kolesteatoma adı verilen ve kemiği eriterek ilerleyen iltihaplı dokunun saptanması durumunda mümkün olan en kısa zamanda ameliyat ile bu iltihabın temizlenmesi gerekir. Kolesteatomalı hastalarda işitme sisteminin korunması veya onarılması ikinci öncelikte olup asıl amaç yüz felci, iç kulak kaynaklı işitme kaybı ya da kafa içi komplikasyonların (menenjit, beyin apsesi vb) oluşmasına fırsat vermeden iltihabın temizlenmesidir.
Ameliyatın tekniğine karar verilirken hastalığın durumu, deliğin zar üzerindeki yeri, kulak kanalının yapısı, ameliyat sırasında mastoid kemiğe müdahale yapılıp yapılmayacağı, cerrahın ve nihayet hastanın tercihleri etkili olmaktadır.

Ameliyat sırasında orta kulak ve mastoid kemikte, mikroskop altında birbirinden çok farklı cerrahi teknikler uygulanmasına karşın hasta ve yakınlarının ameliyata dair görebildikleri ciltteki kesi ile sınırlı olduğundan sıklıkla bu konuda sorular sorulmaktadır.

Timpanoplasti ameliyatı kulak kanalı içinden, kulak içinden ya da kulak arkasından yapılan kesiler yolu ile gerçekleştirilebilmektedir. Sadece zardaki ufak bir deliği onarmak için kulak kanalı yoluyla ameliyat yapılabilirken zarın orta ve arka kısmındaki deliklerde kulak içinden, zarın ön kısmındaki deliklerde ve mastoid kemiğe mudahale gereken durumlarda kulak arkasından kesi tercih edilmektedir. Bu konuda ameliyatı yapacak cerrahın tercihi asıl karar verdirici faktördür.
Kulak zarının onarılmasında en sık kullanılan doku şakak adalesinin kılıfıdır. Bu doku cerrahi sahaya yakın olduğundan ameliyat sırasında kolayca temin edilebilmektedir. Kulak kanalı önündeki kıkırdağın zarı ya da hazır materyaller (uygun işlemlerden geçirilmiş, steril beyin zarı parçaları gibi materyaller) de kullanılabilmektedir.
İşitmeyi ileten kemikçiklerdeki hasar nedeni ile sesin iletimini sağlamaya yönelik bir onarım yapılması gerektiğinde çeşitli materyallerden yapılmış protezler, kulak kanalı önündeki kıkırdaktan elde edilen parçalar, orta kulak kemikçiklerinin kendisi gibi pek çok farklı malzeme pozisyon ve şekil verilerek kullanılabilmektedir.

KEPÇE KULAK AMELİYATI

Kepçe Kulak Estetiği; genelde doğuştan gelen, kulaklarımızın başımızla arasındaki açının normalden daha fazla olduğu durumlarda, kulaklarımızın dışa doğru açıklığını gidermek için yapmış olduğumuz bir operasyondur. Amacımız; yüze ve kulaklara denge ve orantı kazandırırken daha doğal bir dış görünüm sağlamaktır.
Kepçe kulak ameliyatı; çocuklarda genel anestezi altında, yetişkinlerde lokal anestezi altında, kulak arkasından bir kesi ile kıkırdak dokuda yapılan işlemlerle kulağın başımıza yaklaşmasını sağlayan bir operasyon olup, yaklaşık 1-1,5 saat diliminde gerçekleşir. Ameliyat sonrası kulakları saran sporcu bandı kullanıyoruz, 2 hafta gece ve gündüz, sonraki 2 hafta da sadece geceleri kullanılır.
Ameliyattan sonraki 3 günde kulaklardaki şişkinliğe bağlı orta derecede bir ağrı hissedebilirsiniz. İlerleyen günlerde ağrı giderek hafifler. Birinci haftadan sonra ağrı beklenen bir durum değildir.
Kepçe kulak ameliyatı sonrası aynı gün taburcu olunur. 3 gün sonra banyo yapmaya izin verilir. 2 hafta boyunca kulak arkasındaki dikiş uygulanan bölgeye düzenli olarak pansuman yapılır. Kulak arkasındaki dikişler yaklaşık 1 ay sonra kendi kendine eriyecektir. Kulaktaki şişlik 2. haftadan sonra tamamen kaybolur. Kontroller; 3.gün, 2.hafta ve 1.ayda yapılır.
Kepçe kulak ameliyatında yapılan kesi; kulak arkası oluğunda kalacağı için dışarıdan görülmez. Kulak arkası derisi çok ince olduğu için zaten en az iz kalan bölgelerdendir. Yaklaşık 6. ayda neredeyse görünmez hal alacaktır.

TÜKRÜK BEZİ TAŞI VE TÜMÖRÜ AMELİYATLARI

Vücudumuzdaki ana tükürük bezleri, tıp dilinde majör tükürük bezleri olarak da adlandırılan kulak önü (parotis), çene altı (submandibuler) ve dil altı (sublingual) tükürük bezleridir. Bunun yanı sıra ağız içindeki mukozadan gırtlağa kadar yaygın şekilde yerleşmiş olan yüzlerce minör tükürük bezi de mevcuttur. Tükürük bezleri günde yaklaşık 1000-1500 cc kadar tükürük üretmektedirler.
Tükürük bezlerinin başlıca hastalıkları enfeksiyon, taş ve tümörlerdir.

Tükürük Bezi Taşları
Tükürük bezi taşı en sık çene altı tükürük bezinde görülmektedir. Çene altı tükürük bezinin salgısının kıvamı diğerlerine göre biraz daha koyudur, ağız içine boşaltım kanalı kıvrımlı bir şekilde aşağıdan yukarı seyreder ve söz konusu boşaltım yer çekiminin ters yönündedir. Tüm bu faktörlerin tükürük bezi taşlarının çene altı tükürük bezinde diğer tükürük bezlerine göre daha sık görülmesine yol açtığı düşünülmektedir. Bunun dışında tükürük akımındaki her türlü azalma ve tükürük pH değerindeki artışlar (asiditesindeki düşüş) taş oluşumuna zemin hazırlayabilir. Gut hastalığında da ürik asit taşları ortaya çıkabilmektedir.
Tükürük bezi taşlarına ilişkin şikayetler taşın yerine, tıkanıklığın dercesine, tükürük salgı hızına ve bez dokusunda enfeksiyon olup olmmasına göre değişir. Tipik yakınma, özellikle limon gibi tükürük salgısını arttıran bir yiyecek yenildiğinde taşın olduğu bezde, yani çene altında, dil altında ya da kulak önünde ani şişme ve ağrıdır. Kanalda tam bir tıkanma yoksa söz konusu şişlik bir iki saat içinde ortadan kalkar. Sonra tekrar tükürük bezini uyraran bir yiyecek yenildiğinde şikayet yeniden ortaya çıkar. Tanı hastanın şikayetleri, muayene bulguları ve radyolojik incelemelerle konulur. Taş çene altı tükürük bezi kanalının ağıza açıldığı noktaya yakınsa ağız içinden muayenede hekimin parmak ucuyla hissedilebilir. Beraberinde bakteriyel bir infeksiyon varsa tükürük bezine bastırınca ağız içine iltihabi akıntı olabilir. Radyolojik tetkiklerden taş için en sık kullanılanları ultrason ve bilgisayarlı tomografidir. Siyalografi denilen, tükürük bezi kanalından bir madde verilerek gerçekleştirilen bir tetkik de daha nadir olarak kullanılabilir. Düz filmler de çekilebilse de bilgisayarlı tomografi kadar hassas değildirler. Tedavide taşla birlikte akut bakteriyel bir enfeksiyon varsa öncelike söz konusu enfeksiyon antibiyotikler ve sıvı alımının arttırılmasıyla tedavi edilir. Tükürük bezi taşlarının klasik tedavisi ise cerrahidir. Burada çenealtı tükürük bezi kanalının içindeki taş ağız içindeki kanal ağzına yakınsa ağız içinden çıkarılabilir. Daha derindeki taşlar için genellikle bez cerrahi olarak çıkarılır. Son yıllarda gündeme gelen bir yöntem de tükürük bezinin endoskopik cerrahisidir. Bu yöntemde çok ince endoskoplarla tükürük bezi kanalından girilerek özel aletlerle taşlar temizlenmeye çalışılır.

Tükürük Bezi Tümörleri
Tükürük bezi tümörlerinin %80'i kulak önü tükürük bezinden, yaklaşık %10'u çene altı tükürük bezinden geri kalanı da dil altı ve minör tükürük bezlerinden kaynaklanır. Burada çok çeşitli tümörler karşımıza çıksa da söz konusu tümörlerin %80'i iyi huylu, yalnızca %20 kadarı kötü huyludur.
En sık rastladığımız iyi huylu tümör 'pleomorfik adenom' adı verilen bir tümörken ikinci sırada 'Warthin tümörü' gelmektedir. Kötü huylu tümörlerin en sık görülenleri 'mukoepidermoid kanser' ve 'adenoid kistik kanser'dir.

Tükürük bezi tümörlerinde tanıda önce hastanın şikayetleri dinlenir. Tipik olarak bir pleomorfik adenom, en sık yerleştiği kulak önü tükürük bezinde yavaş yavaş büyür. Bu düzgün sınırlı bir kitledir, yüz siniri felcine neden olmaz, genellikle hastanın elinin altında hareket edebilen bir topak olarak hissedilir ve ağrı yapmaz. Bazen hastalar söz konusu kitleyi fark eder etmez başvurur, bazen de birkaç yıl boyunca iyice büyümesine izin verip kozmetik bir sorun yaratınca hekime gelirler. Kötü huylu tümörler ise daha hızlı büyürler, bunlar sert, ellediğimizde hareket yeteneği az ya da hiç hareket etmeyen kitleler olarak karşımıza çıkabilirler. Bazen de hastada yüz siniri felcine yol açabilirler. Hekim muayenesinde kitleyi eliyle hisseder. Yüz siniri işlevlerini değerlendirir. Radyolojik tetkiklerden en çok kullanılanlar ultrason MR (emar) ve Bilgisayarlı Tomografi'dir. Ardından ince iğne aspirasyon biyopsisi adı verilen bir işlem gerçekleştirilir. Burada amaç söz konusu tümörden ince bir iğne yardımıyla vakum tekniğiyle hücre elde etmek ve bu hücreleri patolojik incelemeye yollamaktır. Bu işlemde herhangi bir anesteziye gerek yoktur. Patolog meslektaşlarımız bu hücreleri inceleyerek tümörün cinsi hakkında bize bilgi verebilirler. Ancak bu şekilde gerçekleştirilen biyopsi bir 'ön fikir' vermekte, bazen cerrahi sonrası farklı bir sonuçla karşılaşılabilmektedir.
Tedavinin temeli cerrahidir. İyi huylu tümörlerde, en sık karşılaşıldığı kulak önü tükürük bezinde olduğu gibi- tümör tutulan bezin bir kısmıyla birlikte çıkarılır. Bazen de çene altı tükürük bezinde olduğu gibi tükürük bezinin tamamı çıkarılır. Pleomorfik adenom adlı en sık rastladığımız iyi huylu tümörü olan bir hasta ameliyattan kaçarsa ve özellikle 10 yıldan uzun bir süre söz konusu tümör yerinde kalırsa belli bir oranda bu tümörün habasete dönüşebildiği bilinmektedir. Kötü huylu tümörlerde daha geniş cerrahiler uygulanır. Bezin tamamı çıkarılabilir, hastanın ameliyat öncesi yüz felci ortaya çıktıysa yüz siniri de bezle birlikte çıkarılır ya da ameliyatta tümörün yüz sinirini istila ettiği görülürse yüz sinirinin etkilenen bölümü çıkarılabilir ve mümkünse başka yerden alınan bir sinir parçasıyla bu bölüm tamir edilebilir ya da bazı dallar feda edilebilir. Yine bazı kötü huylu tümörlerde 'boyun diseksiyonu' adı verilen bir işlemle boyundaki lenf bezleri çıkarılabilir ve cerrahi sonrası bazı olgularda ışın tedavisi gerekli olabilir. Cilt tutulumu olan kötü huylu tümörlerde cilt de çıkarılıp bazı rekonstrtüksiyon (yeniden yapılandırma) yöntemleri uygulanabilir.
İyi huylu tümörlerde uygun cerrahi teknikle nüks oranı çok azdır. Kötü huylu tümörlerde ise başarı başlıca hastanın tümörünün cinsine ve yaygınlığına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.

Parotis (Kulak Önü Tükürük Bezi) Cerrahisi
Parotis bezinin en önemli anatomik özelliği içinden yüz sinirinin geçmesidir. Yüz siniri bu tükürük bezini derin ve yüzeyel olarak iki bölüme ayırır. Söz konusu yüz siniri bezin içerisinde önce iki ana dala, sonra da bu dallardan kaynaklanan boyna, ağız köşelerine, yanaklara ve şakaklardan göze giden, yani yüzün mimik kaslarına giden toplam 5 dala ayrılır. Parotis cerrahisini incelikli kılan, aynı zamanda hastaları korkutan da işte bu anatomik özelliktir.
Parotis cerrahisinde genel anestezi altında hastaya kulağın hemen önünden başlayıp çene altına doğru uzanan ve 'S'ye benzeyen bir kesi sonrası cilt-ciltaltı geçilip tükürük bezine ulaşılır. Daha sonra bazı anatomik nirengi noktalarından yararlanılarak, lup denilen büyüteçler ya da mikroskoplar kullanılarak bezin içerisinde yüz sinirinin ana gövdesi bulunur, buradan da dalları takip edilir. Tümörlerin çok büyük kısmı bezin yüzeyel bölümünden çıkmaktadır. Söz konusu olan iyi huylu bir tümörse sinirin dalları korunarak tümör, sağlam dokuyla yani bezin yüzeyel bölümünün bir kısmıyla birlikte çıkarılır. Bezin tamamının çıkarılması gerekirse sinirin altındaki parçası da çıkarılacaktır. Mümkün olan her zaman, kötü huylu bir tümörde bile sinir tümör tarafından işgal edilmediyse sinir korunmaya çalışılır ancak yukarıda da belirtildiği gibi hastada ameliyat öncesi bir yüz felci varsa ya da sinirin bazı dalları ya da tümü tümör tarafından yendiyse sinir de tükürük beziyle birlikte çıkarılabilir. Mümkünse başka yerden alınan sinir parçalarıyla tamir edilmeye çalışılabilir. Ameliyat bitiminde estetik prensiplere uygun biçimde ameliyat kesi yeri dikilir, ameliyat sahasında kan birikmemesi için dren (vakum) yerleştirilir, ameliyat sahasını ve kulağı içeren bir sargı uygulanır. Söz konusu dren duruma göre bir-iki gün içinde çıkarılır, hastanın pansumanları yapılır ve dikişi 1 hafta sonra alınır.
Parotis cerrahisi sonrası ortaya çıkabilecek komplikasyonlar arasında enfeksiyon, kanama, yüz sinirinin geçici ya da kalıcı felci, kulak memesi bölgesinde hissizlik ve Frey sendromu (yemek yerken yüzde terleme-kızarma) sayılabilir. Frey Sendromu, nadir görülen, ilginç bir komplikasyondur. Bunun sebebi ameliyat sonrası hatalı bir iyileşme sonucu tükürük bezine giden sinir liflerinin ter bezlerine giden liflere karışmasıdır ve tedavisinde Botoks ya da gerekirse bazı cerrahi yöntemler uygulanabilir. Ancak bu cerrahinin şüphesiz en korkutucu komplikasyonu, yüz siniri felcidir. Hasta kendisini bu cerrahiyi bilen, seven, deneyimli ve titiz bir cerraha emanet ederse söz konusu risk en alt düzeye indirilmiş olacaktır.

Submandibuler Bez (Çene Altı Tükürük Bezi) Cerrahisi
Bu cerrahide hasta genel anestezi altındayken çenenin yaklaşık iki parmak altından bir kesiyle cilt-ciltaltı geçilerek tükürük bezine ulaşılır. Söz konusu tükürük bezi çevre dokulardan sıyrılarak çıkarılır. Bir dren yerleştirilerek cerrahi kesi yeri estetik prensiplere uygun biçimde dikilir. Pansuman yapılır. Dren bir-iki gün içinde, dikiş ise bir hafta sonra alınır.
Submandibuler bez cerrahisi sonrası ortaya çıkabilecek komplikasyonlar arasında kanama, enfeksiyon, dilin hareket ve duysal sinirlerinin zedelenmesi, yüz sinirinin ağız köşesine giden dalının geçici ya da kalıcı felci sayılabilir. Bir kez daha hastaları en çok korkutan bu sözü son geçen komplikasyondur. Yüz sinirinin söz konusu dalında felç olursa ağız köşesinde özellikle hasta gülümsediğinde belirginleşen bir asimetri ortaya çıkabilir. Parotis cerrahisinde söylendiği gibi hasta kendisini bu cerrahiyi bilen, seven, deneyimli ve titiz bir cerraha emanet ederse söz konusu risk en alt düzeye indirilmiş olacaktır.

CİLT TÜMÖRÜ AMELİYATLARI

Cilt dokularından kaynaklanan kanserlerdir. Birden fazla türü vardır.
Cilde rengini veren melanosit simile hücrelerden kaynaklanan kanserler Malign melanoma olarak adlandırılır.
Bazal hücrelerden kaynaklanan kanserler, bazal hücreli karsinomalardır. Cildin dış tabakasındaki yassı hücrelerden kaynaklanan kanserler yassı hücreli karsinomalardır. Yine sinir sisteminden gelen uyarılara hormon üreterek cevap veren nöroendokrin hücrelerinden kaynaklanan cilt kanserleri de vardır. Cilt kanserleri ileri yaşlarda, güneş ışığına maruz kalan bölgelerde veya bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde ortaya çıkar. Cilt kanserleri en çok görülen kanser türüdür.

Risk Faktörü
*Cilt rengi ve güneş ışığına maruz kalma, melanom dışı cilt kanseri ve aktinik keratoz riskini artırır.
*Bazal hücreli ve yassı hücreli cilt kanserleri için risk faktörleri;
*Doğal veya yapay aşırı güneş ışığı maruziyeti
*Sarışın, mavi veya yeşil gözlü, çilli olma
*Ciltte yanık veya yara izi olması
*Arsenik maruziyeti
*Kronik cilt enfeksiyonları veya cilt ülserleri
*Radyoterapi almış olmak
*Organ nakli veya diğer nedenlerle bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç alıyor olmak
*Aktinik keratozis
*Bu risk faktörlerine sahipseniz, doktorunuzla bu konuyu görüşmelisiniz.

Diğer bazı risk faktörleri ise şunlardır;
Yaş: Yaşla birlikte cilt kanseri görülme riski artar. Bunun nedeni yaşla birlikte güneş ışığına maruziyet süresinin artması olabilir.
Erkek Cinsiyet: Erkeklerde bazal hücreli cilt kanseri kadınlardakinden iki kat, yassı hücreli kanser ise üç kat daha fazla görülmektedir.
Kimyasallar: Arsenik dışında böcek ilacı yapımında kullanılan ağır metallere maruz kalma, parafin, belli tip yağlar, kömür ve katran maruziyeti de cilt kanseri riskini artırır.
Bir kez cilt kanseri olan birinde ikinci bir kez cilt kanseri görülme riski daha fazladır.
Sedef hastalığı nedeni ile ilaç ya da PUVA(ultraviyole ışın tedavisi) alanlarda yassı hücreli cilt kanseri ve diğer cilt kanserleri riski daha fazladır.
Nadir görülen kseroderma pigmentozum olarak adlandırılan bir cilt hastalığında güneş ışığına bağlı hasarın tamir edilebilme kapasitesi azalır. Bu bireylerde çocukluk çağında bile cilt kanserleri görülebilir.
HPV(İnsan papilloma virüsü) genital bölge ve anüste, el ve ayaklardakinden farklı siğillere neden olur. Bu siğiller, cilt kanseri riskini artırır.
Sigara içmek yassı hücreli cilt kanseri riskini artırmaktadır.
Bazal hücreli ve yassı hücreli kanserler tam olarak önlenememekle birlikte kansere yakalanma riski azaltılabilir. Melanom dışı cilt kanseri riskini azaltmanın en iyi yolu güneş ışığına maruz kalmamaktır. Kendinizi güneş ışınlarından korumanın ve ultaviyoleden faydalanmanın dört yolu; güneşlenirken tişört giymek; şapka takmak, gözleri korumak için güneş gözlüğü kullanmak ve güneşten koruyucu kremler kullanmaktır. Yapay bronzlaşma da cilt için zararlıdır. Bu tarz ultraviyole ışınlarına da maruz kalmaktan kaçınmalısınız. Çocukları da mümkün olduğunca güneş ışığından korumalı ve onlara kendilerini güneş ışığından korumanın yollarını öğretmelisiniz. Ancak güneş ışığından kaçınma önerilirken güneş ışığı ve vitamin D arasındaki ilişkiye de dikkat edilmesi önemlidir. Vitamin D ciltte güneş ışığı etkisi ile üretilen ve belli kanserlere karşı da koruyucu etkisi olduğu bilinen bir vitamindir. Vitamin D’ nin en uygun seviyesi ve cilt kanseri riski ile güneş ışığından yeterli vitamin D alınması arasındaki yarar zarar dengesi tam olarak bilinmemektedir. Cilt renginiz koyu ise ve güneş ışığının zayıf olduğu bölgelerde yaşıyorsanız günlük vitamin D almanız veya belirli gıdalarla Vitamin D takviyesi yapmanız tavsiye edilebilir, ülkemizde de sütlerin çoğuna Vitamin D ilave edilmektedir. Arsenik, böcek ilaçları gibi bazı kimyasallara da maruz kalmaktan kaçınmalısınız.
Melanom dışı kanserlerin tanısında kullanılan muayene ve tanı yöntemleri şunlardır. Muayene: Ciltteki renk, biçim ve yapı değişiklikleri, şişlik ve ciltteki lekeler, doktor tarafından dikkatle muayene edilir.
Biyopsi: Ciltte görülen normal dışı büyümeden parça alınarak, bu parçada kanser hücrelerinin olup olmadığı patoloji uzmanı tarafından mikroskop altında incelenir. Cilt kanseri tanısı konduktan sonra hastalığın diğer bölgelere yayılıp yayılmadığının tespiti için bazı testlere başvurulabilir. Yassı hücreli kanserlerde lenf bezleri yayılımının tespiti için lenf bezi biyopsisi yapılabilir. Cilt kanserlerinin iyileşme şansı; kanserin evresine, kanserin tipine, tümörün yeri ve boyutuna ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır.
Evre 0 melanom dışı cilt kanserinde kanser hücreleri cildin en dış tabakası epidermiste yerleşmiştir.
Evre I de kanser hücrelerinin boyutu 2 cm’ den küçüktür.
Evre II’ de tümör 2 cm’ den büyüktür.
Evre III’ de ise tümör cildin altına doğru kıkırdak tabakasına veya kaslara, kemiğe veya komşu lenf bezlerine yayılmış olabilir; ancak daha uzak bölgedeki organlara yayılmamıştır.
Evre IV de ise tümör vücudun diğer bölgelerine yayılmıştır.
Tedavi melanom dışı cilt kanserinin tipine, kanser öncülü lezyonların tipine bağlıdır.

Tedavi
Melanom dışı cilt kanserleri ve aktinik keratozis tedavisinde temel olarak dört tedavi yöntemi vardır.
Cerrahi Tedavi; Farklı cerrahi tedaviler uygulanmaktadır.
Mohs Mikroskopik cerrahi yönteminde tümör ince tabakalar halinde çıkarılır ve cerrahi sınırda tümör hücrelerinin kalıp kalmadığı mikroskop altında incelenir. Bu yöntemde olabildiğince az normal doku çıkarılması mümkün olabilmektedir, bu nedenle kozmetik sonuçların önemli olduğu, yüz gibi bölgelerde tercih edilmektedir.
Basit eksizyon; tümörün bir miktar normal cilt dokusu ile birlikte çıkarılmasıdır.
Traş eksizyonda; ufak bir bıçak yardımı ile kanserli bölge cilt yüzeyinden traş edilir.
Elektrodiseksiyon ve küretaj; küret adı verilen keskin kaşık şeklinde bir aletle tümörlü cilt yüzeyi kesilir ve kanama elektrotlarla durdurulur. Elektrotlarla bu işlem cerrahi sırasında üç kez tekrarlanabilir.

Kryocerrahi; bu yöntemde küçük bir metal plaka donma derecelerine kadar soğutulur ve daha sonra anormal hücrelerin bulunduğu alana yerleştirilerek anormal hücreler yok edilir. Karsinoma in situ gibi erken evre cilt kanserierinin tedavisinde bu yöntemden faydalanılabilir.
Lazer Cerrahi; Anormal hücreleri yok etmek için lazer kullanılır .
Dermabrazyonda ise cildin en üst tabakası küçük partiküller kullanılarak soyulur.

Radyoterapi; Yüksek enerjili X ışınları kullanılarak kanserli alanlar bölgesel olarak tedavi edilir. Radyoterapinin amacı kanserli hücreleri yok etmek ve tümörü küçültmek olarak özetlenebilir.

Kemoterapi: Kanseri tedavi etmenin başka bir yolu olan kemoterapi de kanser hücrelerini yok etmek için ilaçlar kullanılır. Hastalığın yayılımına göre ilaçlar damar yoluyla verilebileceği gibi organ içine ya da vücut boşluklarına verilerek bölgesel olarak uygulanabilir. Melanom dışı cilt kanserlerinde kemoterapi krem veya losyon olarak cilde uygulanır. Vitamin A içeren retinoid adı verilen ilaçlar cilt kanserlerinin önlenmesi amacıyla kullanılmaktadır. Yassı hücreli cilt kanserlerinin tedavisinde retinoidlerin kullanılması halen araştırılmaktadır.

Fotodinamik Tedavi; İlaç ve lazer kullanılarak kanser hücrelerinin öldürülmesidir. Damar yoluyla verilen ilaç ışığa maruz kaldığında aktive olur ve kanser hücrelerinde daha fazla tutulan bu ilaç normal hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri öldürür.

Odyometri (İşitme Testi)

Genel olarak odyometrik testler adı verilen işitme testleri kulak hastalıklarının değerlendirilmesinde son derece önemlidir. Hastalığın teşhisinde ve tedavisinin belirlenmesinde bu testlere sıklıkla başvurulmaktadır.

İşitme testi yaptırmak olası bir işitme kaybının erken teşhisini sağlar ve böylece geri dönülemez

kayıpların önüne geçilebilir veya erken dönemde tedaviyi mümkün kılar.

Aşağıdaki durumlarda bir KBB uzmanımıza görünmeniz ve bir işitme testi yaptırmanız faydalı olacaktır.

Bu sorulardan bir kaçına “Evet” cevabı veriyorsanız sizi işitme testi için tıp merkezimize davet ediyoruz.

  • Önemli telefon konuşmalarını yakınlarınızdan birinin yapmasını mı tercih edersiniz?
  • Telefonla konuşurken, öbür kulağı kullanmak uygunken, hep aynı kulağı mı kullanmayı tercih edersiniz?
  • Restoran gibi gürültülü yerlerde sizinle konuşmaya çalışan insanları anlama da zorluk çekiyor musunuz?
  • Aileniz ve arkadaşlarınız TV'yi çok yüksek sesle dinlediğinizden şikayet ediyorlar mı?
  • şitmeyle ilgili bir probleminiz olabileceğini inkar ediyor musunuz?
  • Biraz önce katıldığınız toplantının detaylarını başkalarına soruyor musunuz?
  • Sessiz ortamlarda, kulağınızda sinek vızıltısı, ıslık veya rüzgar sesi gibi sesler duyuyor musunuz?
  • Konserlerden sonra kulaklarınızda acı, ağrı oluyor mu? Bir süre için işitme kaybı oluyor mu?

YENİ DOĞAN İŞİTME TARAMALARI (OAE, ABR BERA)

İşitme kaybı çocukların konuşma ve dil gelişimini, psikolojik ve sosyal gelişimini olumsuz yönde etkiler. Yapılan araştırmalarda ilk 6 ayda işitme kaybı tanısı konup işitme rehabilitasyonu sağlanmış bebeklerin 7 ay ve sonrasında tanılanan bebeklere göre alıcı ve ifade edici dil becerileri daha iyi bulunmuştur. İşitme kaybı tanısının konma yaşı geciktikçe hastanın dil ve konuşma gelişimi yaşıtlarına göre daha yavaş, yetersiz olmaktadır. İşitme kaybı açısından risk faktörü olsun ya da olmasın tüm bebeklere işitme taraması uygulanması gereklidir. Çünkü bazı hastalarda risk faktörü olmadığı halde de işitme kaybı tespit edilebilmektedir.

Erken teşhis çok önemlidir. İşitme taramalarının amacı işitme kaybının ilk aylarda erkenden tanısını koymak, çocuğun konuşma gelişim dönemini kaçırmadan işitsel rehabilitasyonu sağlamaktır. Yenidoğan işitme taramalarının 3 aşaması bulunur. Yapılan testlerden alınan olumlu ya da olumsuz sonuca göre tarama ya sonlandırılır ya da bebek takip edilir. Sonuç kâğıdına test edilen kulakta geçti ya da kaldı olarak belirtilir. İlk aşamada hastanın işitme kaybı risk faktörüne sahip olup olmamasına göre bir ya da iki test yapılır. Her iki kulaktan da geçme durumunda ilk aşamada aileye bilgi verilerek tarama sonlandırılır. Bebek testlerden kaldıysa ikinci aşama için randevu verilir. İkinci aşamada birden çok test yapılabilir. Kulak burun boğaz muayenesi gerekebilir. Yenidoğan işitme tarama testleri “Tarama Emisyonu” ve” Tarama ABR” dir.

Tarama Emisyonu

Tarama testlerini İşitme Tarama protokolleri konusunda eğitim almış personel uygular. Emisyon cihazı elde taşınabilir ve küçüktür. Cihaza bağlı kulak içine yerleştirilen küçük bir kulaklığı bulunur. Bu küçük kulaklık vasıtasıyla tüylü hücrelerden (Dış Tüy Hücreleri) gelen yanıtlar kaydedilir. Otoakustik emisyon ile iç kulağın aktif mekanizması hakkında bilgi edinilir. Ağrısızdır, uygulanması kolay ve kısa sürelidir. Testin yapılabilmesi için hastanın sessiz olması ve hareket etmemesi gereklidir.

Tarama ABR

ABR (Auditory Brainstem Response- İşitsel Beyinsapı Cevabı) olarak adlandırılan test ile işitme sisteminin işitsel uyarana karşı cevabı, başın belli yerlerine yerleştirilen elektrotlar vasıtasıyla kaydedilmektedir. Hastanın tepkisine bağlı olmayan, uyurken yapılan bu test ile hastanın işitme düzeyi ve beyinsapı düzeyinde işitme yolları ile ilgili önemli bilgiler edinilmektedir.

TİMPANOMETRİ

Timpanometri kulak zarı ve orta kulağın uyumluluğunu değerlendirmek için kullanılan basit, güvenilir ve objektif bir çalışmadır. Östaki borusunun işlevi olan kulak zarı, orta kulak işlevi için çok önemlidir; işte bu basınç farkları için timpanometri kullanılır. Aynı zamanda akustik immitans testi olarakta bilinen bu testte, cihaz kulak zarı arkasına yerleştirilir.

Timpanometri Neden Yapılır?

Özellikle çocuklarda işitme kaybına yol açabilecek hastalıkları teşhis etmeye yardımcı olabilir. Test, basınçtaki değişikliklere cevaben timpanik membranın hareketini ölçer.

Timpanik membran, kulağın orta ve dış kısımlarını ayıran ince bir dokudur. Test sonuçları, timpananogram adı verilen bir grafiğe kaydedilir.

Ayrıca bu test, aşağıdaki sorunlar içinde kullanılır;

  • Orta kulaktaki sıvı
  • Orta kulak iltihabı (orta kulak enfeksiyonu)
  • Timpanik membranda perforasyon
  • Boğazın ve burnun üst kısmını orta kulağa bağlayan östaki borusu ile ilgili sorunlarda kullanılmaktadır.

Bununla beraber doktor, birkaç hafta boyunca hastanın orta kulağına ne kadar sıvı aktığını kronikleştirmek için bu testi yapabilir.

Timpanometri Nasıl Yapılır?

Testten önce, ilk basamak olarak doktor, kulak kanalının içine otoskop adı verilen özel bir aletle bakabilir. Bu işlem, kulak içinde, kulak kiri veya yabancı bir cismin kulakta olup olmadığından emin olmak için yapılan bir işlemdir. Ardından, kulak kanalına prob tipi küçük bir el cihazı yerleştirilir. Prob, çeşitli boyutlarda mevcut olan bir kulak tıkacı ile çevrilidir, böylece kulak kanalı çalışma ile bağlantılı olarak hava sızdırmaz şekilde kapatılır. Bu işlem biraz rahatsız edici olabilir ve cihaz ölçüm almaya başladığında yüksek sesler duyulabilir. Bu test, kulak zarının ileri geri hareket etmesini sağlamak için kulaktaki hava basıncını değiştirir. Kulak zarı hareketinin ölçümleri bir timpanograma kaydedilir. Yanlış bir sonuç çıkmaması için, test boyunca hareket edilmez, konuşulmaz veya yutkunulmaz. Test her iki kulak için yaklaşık 2-3 dakika veya daha az sürer. Her yaştan insanlar bu testi yaptırabilir.

Test sonuçları normal çıkarsa aşağıdaki şekilde değerlendirilir;

  • Orta kulakta sıvı yoktur
  • Kulak zarı normal şekilde hareket etmektedir
  • Orta kulakta normal baskı vardır
  • Kemikçiklerin hareketileri normaldir.(Orta kulağın sesini duyan ve işitme konusunda yardımcı olan küçük kemikler)

Test sonuçları anormal çıkarsa aşağıdaki şekilde değerlendirilir

  • Orta kulakta sıvı bulunmaktadır
  • Kulak zarı perforasyonu (timpanik membran) bulunmaktadır
  • Kulak enfeksiyonlarından kaynaklanan kulak zarı izi vardır
  • Normal aralık dışında olan orta kulak basıncı vardır
  • Orta kulakta büyüme vardır
  • Kulak zarını tıkayan kulak kiri vardır