Nöroloji sinir sisteminin anatomik ve fizyolojik özellikleri ile çeşitli nedenlerle ortaya çıkan bozukluklarını ve klinik sendromlarını inceler. Günümüzdeki bilimsel gelişmeler, doğal olarak nörolojiye de yansımış ve nörolojinin alt bölümleri ortaya çıkmıştır.
Nörolojinin ilgilendiği hastalıklar;
EMG (Elektronöromyografi)
Çevrenin farkında oluşumuz ve yine çevreye uyum sağlamak için ortaya çıkan tepkilerimiz biyoelektriksel süreçlerle olabilmektedir.
Çevredeki, fizik (ışık, ısı, yanma, batma, ağrı, temas, basınç vs) ve kimyasal faktörler (tad ve koku oluşturan bileşikler), ile organizmanın durumunu belirten faktörler (pozisyon, gerilme, yer çekimi, açlık vs) özel reseptörleri vasıtası ile elektriksel sinyallere dönüştürülerek ilgili duyu sinirlerine aktarılır. Bu duyu sinirleri aldığı elektrik sinyalini omurilik vasıtası ile merkezi sinir sistemine aktarır, sinyaller orada değerlendirilir, bellektekiler ile kıyaslanır ve duyum olarak algılanır.
Organizmada algılanan bu duyumlar organizmanın çevreye karşı durumunu belirler ve çevrenin durumuna uyum göstermek için organizmada tepkiler oluşur, doğaldır ki bu tepki, organizmanın korunması ve yaşamını, giderek türünü devam ettirmesine yöneliktir.
En bilinen tepki de harekettir. Beyindeki hareketten sorumlu jeneratör hücrelerden çıkan elektriksel sinyaller omuriliğe ve oradan kaynak alan sinir telleri vasıtası ile ilgili kaslara ulaştırılırlar.
İşte bu duyu ve hareket sinyallerini ileten sinirleri, tıpkı binlerce izole edilmiş iletken telin bir araya geldiği telefon kablolarına benzetebiliriz.
Parmağımızın istediğimiz biçimde kıvrılma hareketi ; bilgisayar dili ile anlatılacak olsa saniyede milyonlarca bit' lik bilgi alışverişinin sağlıklı olarak yapılabilmesi ile başarılabilir. İşte bunun başarılabilmesi için sinir tellerinden geçen elektriksel sinyalin belirli bir hız ve kalitede olması, sinirlerden kaslara olan elektriksel sinyal akışının ve kasların kendi elektriksel davranışlarınında belirli standartta olmaları gereklidir.
İşte elektronörofizyoloji, duyu ve motor iletim yollarındaki elektriksel iletimin, bu yollardaki refleks yanıtların, motor sinirlerden kaslara elektriksel sinyallerin aşırımının ve kaslardaki elektriksel davranışların incelenerek, bu elemanlardaki elektriksel durumların ölçülüp, değerlendirilmesi ve normal dışı bulguların saptanarak, patolojinin neler olduğunun ortaya konulmasına yarayan nörolojinin laboratuvar dalıdır ve EMG incelemeleri de bu yöntemlerden biridir.
EMG incelemelerinde neler yapılır?
Ne gibi durumlarda EMG tetkikine başvurulur?
KURU İĞNE TEDAVİSİ (İMS)
Tedavide kullanılan iğneler ilaç içermediğinden bu yönteme “Kuru iğne tedavisi” denmiştir. Kuru iğne tedavisi bilimsel bir tedavi yöntemidir ve tüm dünyada kas iskelet sistemi ağrılarında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Kuru İğne Nasıl Etki Eder?
Bu yöntem ile akupunktur iğneleri olarak bilinen, farklı uzunluklardaki çok ince özel iğneler kullanılır. İğne ağrılı kaslardaki ağrıya neden olan “trigger” yani “tetik noktalara” batırılır. Bu şekilde ağrıya neden olan kastaki spazmın (kas kısalmasının) çözülmesi hedeflenir. Kastaki spazm çözüldüğü zaman, yani kısalmış olan kasın boyu eski haline geldiği zaman, hem kas kaynaklı ağrı geçer hem de kısa kasın neden olduğu fonksiyon bozukluğu düzelir. Kuru iğne tedavisinde kullanılan iğneler saç teli inceliğinde olduğunda tedavi sanıldığının aksine ağrılı değildir. İlaç içermediğinden dolayı hiçbir yan etkisi yoktur. İğnelerin kasların uyarılması sayesinde vücudun kendi tamir mekanizması devreye girer. Dolayısı ile ağrıyı değil, hastalığı tedavi eder. Hastalık tedavi oldukça ağrı da kendiliğinden geçer.
Kuru İğne Tedavisi Kimlere Uygulanır?
Hiç bir yan etkisi olmadığı için her yaştaki hastalara güvenle uygulanabilir. Öncelikle hastanın muayenesinin yapılıp, tanısının net olarak belirlenmesi gerekir. Bundan sonra uygulayacak hekim hastanın kuru iğne tedavisinde fayda göreceğini düşünürse, belli aralıklarla seanslar planlanır.
Kuru İğne Tedavisi Hangi Hastalıklarda Etkilidir?